Çetin Sözler: Bir Eko-Aşırı Söyleşi

regresion

Bir süre önce, bilgilendirmek ve “eğlendirmek” amacıyla, Maldición Eco-extremista blogunda yayınlanan Palabras Duras: Una conversación Eco-extremista söyleşisinin türkçe çevirisini yayınlıyoruz. Bu makaleyi yayınlayarak, içeriğindeki bilgileri kabul edeceğimiz ya da etmeyeceğimiz anlamına gelmez.


“Bu söz çok çetin! kim kabul edebilir?” (Yuhanna 6:60)

Bir okur olarak, yıllar boyunca eko-aşırılar ile yapılan söyleşilerin tamamı ile hiç memnun olmadık. Görüşmeyi yapan kimse ya kötü bir bilgiye sahip, kötü niyetli, yeni bir şey ile meşgul isteksiz görünüyordu, ya da sadece o kadar akıllı değildi. Her halükarda, bu konularda biraz daha bilgili olan bir okuyucu olarak, eko-aşırılığın, kökeni, ve son gelişmeleri ile ilgili bazı sorular sormak istiyorum. Böylece, bu konularda uzman, Revista Regresión’un ana editörü ve ITS-Meksika’nın bir üyesi, Xale, aşağıdaki soruları ve/veya düşünceleri yanıtladığı süre ile çok cömert davrandı.

Bu konuşmanın gazetecilik ruhu barındırdığını başlangıçta belirtmek gerekir. Biz sorduk ve bilgilendirmek için soruları yanıtladık, ve bu belge içindekiler öğüt vermek amaçlı değildir. Görüşmeci kendini ITS ve eko-aşırılıktan bağımsız olduğunu beyan eder, ve bu söyleşinin amacı yalnızca bilgilendirmek ve “eğlendirmek”.

Hadi başlayalım:

HH: Yeni ITS ve onun uluslararasılaşma evresininin başından beri, sizce eko-aşırılıktan öğrendiğiniz ders nedir?

Xale: Bu takvim yılı bizim için hareketin büyük bir kısmını gördü. Haberler, yeni suç ortaklıkları, ve eko-aşırı eylem ve metinlerin yeni karakteristiklerinin tümünü.

Bu eğilimin bir bireyci savunucusu olarak, bu yılki derslerde eko-aşırılığın genişlemesinde büyük değişiklik ve bunları tecrübe eden bireyciye bağlı olduğunu düşünüyorum. Şahsen konuşmuşken seçili hedeflere karşı aşırı eylemlerle ilgili niteliksel bir ilerleme olduğunu düşünüyorum. Zeki okuyucu medeniyet ve onun ilerlemesinden bahsettiğimi anlayacaktır.

ITS’nin Şili’li üyeleri yalnızca bir litre ya da daha az yanıcı sıvı ile çok şey yapabildiğini bize göstermiştir. Onlar sırayla, Şubat ve Mayıs’ta, Transantiago otobüs ve Vivo alışveriş merkezini üstlendiler. Onlar ayrıca cıhazın çalışmadığı bazı durumlarda, tehdit altında olsa bile, nasıl olduğunu bize öğrettiler. Orada cesaretsizlik yok ve soğukkanlılıkla savaş devam ediyor.

Arjantin’deki ITS’nin eko-aşırı yandaşları da bize özel bir terrorist ve gelişigüzel davranış gösterdi.  En son Mayıs ve Haziran aylarında, okullar, üniversiteler, ve tren istasyonundaki bomba tehditleri tüm biçimleriyle ve köşesinin tümünde uygar insan yaşamını hiçe sayan bir eğilim göstermekte. Bu ayrıca Buenos Aires’de bir çift süpermaketlerde dağıtılan düzinelerce Coca-Cola şişelerini zehirlemek için sorumluluk aldığı onların en son Ağustos bildirisi okunduktan sonra da belirgindir. Bu anlamda onlar alışılması güç bir şekilde hiper-uygarlığın sosyal ve fiziksel refahını tehdit etti.

Brezilya’daki eko-aşırılar da geçtiğimiz günlerde sürpriz unsur göstererek, ITS’ye katıldı. Onlar vahşice saldırdı ve ITS’nin tehdidini öngürülemez olduğunu gösterdi. Bu saygısız tutum Brezilya’daki bir alışveriş merkezinde patlatılan üç kilo patlayıcı toz ile kendini gösterdi. Saldırı araştırmak ve sorumlular için arama yapmak zorunda olduğundan beri yetkililerin moralini bozmaya bırakır. Bu saldırganlar şimdi daha fazla yayılmayı tehdit edercesine dört ülkede mevcut bir eğilimin parçasıdır.

Meksika’daki eko-aşırılar, ITS’nin uluslararası proje olarak kurulduğu, ayrıca birçok derslerin gösterildiği yer. Onlar UNAM’ın Kimya Bölümü Hizmetleri Şefine karşı öldürücü saldırısı sadece bir bıçak ile belirli bir anda hiper-uygarlığa saldırılabilir kolaylığını göstermeyi amaçladı. Bu hedefi vurarak, onlar kendi sahasında çalışmanın en ileri odakta vurmanın mümkün olduğunu göstermiştir. Bu suikast yetkililere Üniversite Şehri’nde geçmiş saldırıların örtbas edilmemesi gereken bir ders olduğunu öğretir.

Patlayıcılarla sürekli saldırılar aynı zamanda kendi saldırı yeteneği, tektiklerin çeşitliliği, ve bu saldırılar örtbas olsa bile onların üretken aktivitelerini gösterir.

2011’deki eski ITS ulusal olarak dallanma üzerine kuruldu. Bu yıldan 2013 yılına kadar Meksika Şehri, Meksika Devleti, Morelos, Hidalgo, Coahuila, Veracruz ve Guanajuato’ya yayıldı. Bu süre boyunca, genişleme zorlukla durduruldu. Şimdi ITS-Meksika yalnızca Meksika Şehri, Meksika Devleti, Jalisco, ve Coahuila’da bölgesel bir varlık göstermektedir. Şimdi uluslararasılaşmış olsa da, bu projenin azmi ve sürekliliğini gösterir.

Teori konusuna da değinen Eko-aşırılık bu konuda büyümektedir. RS[Vahşi İçgüdü] zamanında RS fraksiyonları ile birlikte Revista Regresión editörleri eğilim için bir temel teorik eğitim verdiğine inanıyorum. Bunlar tüm bu kendi pagan animizimin yanı sıra yabancı onların düşmanca tavrını geri kazanmak, bu bölgenin avcı-toplayıcı göçebe topluluklarıyla çalışmaya yoğunlaştı. RS devrinin sonu ile, biz bu temalarda “bir dinlenmeye” verdik ve daha çok pratik üzerinde durduk. Diğer teorisyenler, bununla birlikte, tembelliğe toplandı. Ben Chahta-Ima’nın bu yeni döngüde en önemli eko-aşırı kuramcı olduğunu düşünüyorum. Onun deneme ve araştırmaları tarihteki saldırı veya saldırıyı sürdürmeyi tarihteki temelleri vererek diğer bireyselliklerin gelişmesi için temel olmuştur.

Eko-aşırılıkçı teori ve pratik gerektirir. Erkek ya da kadının bilmesi ve yapması gerekir. Onlar öğrenmeli ve aynı zamanda silah kardeşlerini öğretmelidir.

Genel olarak konuşursak, eko-aşırılıkta “geleceğin planı” yoktur. Bu “program çerçevesinde” hareket etmez. Bu esasen mücadelenin yöntemi herhangi geleceğin ana hattı değildir. Takip etmek için bir stratejisi yoktur. Biz eko kendiliğinden hareket eder, bir eylemin bir tepki çoğalması için elverişli olup olmadığını tartarız.  Biz hayvani içgüdüleri takip ederiz ve göçebe güvercin gibi, savaşçı mirasımız ile devam ederiz, kayboluruz.

HH: Ben insanların eko-aşırılıkçı literatür okumanın “soğukkanlı savaşın” rolünü anlamadıklarını düşünüyorum. Ben bu konunun daha önce açıklandığını biliyorum, fakat siz yine de onların güç ağları veya her türlü saldırının yerine odaklanması gerektiğini belirten eko-aşırılıkçı eylemlerin eleştirilerini bulabilirsiniz. Devlet bu eko-aşırılıkçı eylemlerin kötü tat(bombalarla) ya da psikopat cinayetle(UNAM’da yapılsa da) şakalardan herhangi bir şey aralığında olduğunu belirtiyor.  Bu “soğukkanlı savaş” olarak bilinen bir taktiğin parçası olan tüm bu olan eylemlerin içinde gömülmüş değil. “Radar altında” olmak, aldatmaca, gelişigüzel saldırı, vb. sadece medeniyetin(dürüst olmak gerekirse, hedeflemek ve tahip olması oldukça zordur, bu tekrar aptal kitlelere “kazançlı bir iş” sağlayarak yeniden oluşturur) altyapısına karşı vurmaya hizmet etmiyor. Bu eylemlerin amacı da “yatağın altındaki canavar” gibi olması: Bu uygarlığın kendine karşı yarattığı bir tehdittir. Benim için, en azından, eko-aşırılığın bu aşaması ITS ve diğer grupların bu yönünü vurgulamıştır.

Xale: Elbette, “kötü tat içindeki şaka” olarak ya “katil psikopatlar” tarafından yürütülen ITS ve diğer grupların eylemlerine göndermeler yapan insanlar muhtemelen medeniyetin bir oyununa karşı savaşı olduğunu düşünüyorum. Belki onlar bu güç ağları veya benzeri hedeflere saldırmakla ilgili olduğunu düşünüyor. Biz ve diğer eko-aşırılıkçılar artık bu düşüncedeyiz. Biz GERÇEK savaşdaki gibi, medeniyete karşı bir “topyekün savaş” yürütmeyi inanıyoruz ve böylece eylemlerin diğer radikallere ya da onların  medyasını etkilediğinde “kabul edilebilir” olup olmadığı konusunda endişelenmiyoruz. ITS’nin eylemleri diğerlerinden hoşnutsuzluğa neden oluyor, ya da  rahatsız edici ya dayanılmaz ise, Eko-aşırılığın istediği tam da budur. Bu Uygarlığa karşı Savaş ciddiye alınmalı ve gerçekten tüm insan ilerlemesi ölümü nefret bireysellik tarafından yürütülmesi gerektiğini göstermek içindir. Kan dökülmelidir, bu Savaş olduğundan yaralı ve ölüm olmalıdır. Yapmak istediğimiz budur ve bu gerçeği kabul etmekte tereddüt etmiyoruz.

Son zamanlarda Batı dünyası bir “psikopat” “bir paralı asker”, vb olarak herhangi bir aşırı şiddet eylemini gerçekleştiren herkesi sınıflandırmıştır. İslam Devleti’nin eylemlerine baktığımızda ve gerçekten de bir ruhsal bozukluk veya senin ne olduğunun düzeyine indirgeyerek, hükümetler ve onların medyasının büyük nedenleri aşağılayıcı olduğunu gördüğümüz budur. Batının değerlerini paylaşan eko-aşırıları iftirada bulunan bu stratejiyi takip eden insanlar o zaman anlaşılabilir.

HH: Eko-aşırılık ve nihilizm arasındaki ilişki nedir? Nihilist Terörizmin İtalya’da ve belki bazı yerlerde eko-aşırılığın “dalı” gibi göründüğü için soruyorum.

Xale: Bir süre önce nihilist terörist eğilim ortaya çıktı ve eko-aşırılıkla yan yana gelmiştir. Bu eğilim pasif değildir ve uygarlığın temel ahlaki değerlerinin tümünü reddeder. İtalya’daki bireyselliklerin bazı grupların savunduğu Nihilist Terörizm ve özellikle modeli tamamen bizim eko-aşırıların çok eleştirdiği humanizm ve ilericiliğe karşı olduğundan beri güvenilir yakınlık bulduğumuz bir felsefedir.

Ben Amerika kıtasındaki bireycilerin eko-aşırılık ile sempati hissettiklerini inanıyorum ve bu ITS’nin genişlemesi ile görülebiliyor. Belirli gruplar, kuşkusuz küçük fakat önemli yönleri bu eğilim tarafından kabul edilmiştir. Fakat özellikle “Latin Amerikalılar”ın daha çok nihilizme doğru çizilmiş gibi görünen Avrupalılara kıyasla kendilerine çizilmiş olduğunu fark ettim. Fakat bu noktada, eko-aşırılık ve nihilizm birlikte yürür.

Bu eko-aşırılığın atalarımızın çağrısından beri, bu eğilimi ilgi hisseden dünyanın bu tarafında topraklarda yaşadığımızdan olağandışı değil. Bu yerli ayrılıkçı veya yerli kimliğin bir savaşı değil, yada bu herhangi bir siyasi anlam taşımaz. Hayır, bu atalarımızdan kalma bir savaş. Biz büyük babalarımızın ölüsünü çağırıyoruz ve onlar bize sahip çıkıyor. Herhangi bir bireyci Teochichimecas, Yahis, Selknam, Amazon kabilelerinin büyük bir çeşitliliği olmaya, kanındaki eskilerin şiddetliliğini hisseder. Şüphesiz onlar söylediklerimiz ve yaptıklarımızı görmek için üzerimizden bakıyorlar. Bunun genetik bir soru(bilimsel açıdan sınamaya ) olduğuna inanıyorum.  Birçok eko-aşırılar hâlâ yerli ailelerden gelir: Çatışmada hayatlarını verenlerle devam etmemizi sağlayan bu dürtüler. Söylemek gerekirse, Biz bu mücadelede yalnız değiliz, hala gerekli her türlü araçlarla kendimizi savunmak için vahşi çağrıya kulak veriyoruz.

Tarihsel olarak, Amerika on altıncı yüzyılda beyazlar tarafından işgal edildi, ve onlarla birlikte yıkım, salgınlar ve felaketler geldi. Onlar bizim kutsal topraklarımızı tecavüz ettiler, ölü mezarlarımızı kirlettiler, büyüklerimizi öldürdüler, kadınlarımızı esir aldılar, çocuklarımızı sattılar, evlerimizi yaktılar, zengin toprakları elimizden aldılar ve en saygısız şekilde atalarımızı aşağıladılar. Onlar saygıyla avladığımız avları öldürdüler, ruhlarımıza alay ettiler ve dil ve kültürümüzü yok ettiler; Affı onlara bıraktılar ve tüm bu ve daha fazlası nispeten kısa bir süre olan, sadece 500 yıl içinde. Bugün durum artık tek bir ırktır, artık vahşeti taahhüt eden beyaz adamın meselesidir fakat daha çok bir bütün olarak medeniyet. Bizim artık savaşmak için bir nedenimiz var, ortak bir dil, gelenek ve çevreyi paylaşan bir topluluğumuz yok. Büyükler artık bize ataların bilgeliğini kazandırır. Onlar yıllardır bizi evcilleştirdi. Büyük şehirleri bizi yaşamamız için yaptılar, kentlerde hayatta kalmak ve bunun için köle gibi çalışmak için paraya ihtiyaç duydular. Bize bilimin herşeyi açıklayabildiğini veya dinin ebedi kurtuluş olduğunu inandırdılar. Bizi eğitmek için okula kapattılar. Modernite ve din, ilerleme ve monotonluk, uyuşturucu ve eğlence, humanizm ve şiddetsizlik ile örttükleri bizden uzaktaki savaşçı ruhu almaya çalıştılar. Onlar düşmanlarına gizlice yaklaşan, oklarla onları vuran, onların kafa derisini yüzen, onların oklarının noktalarını sürdürmek için kendi liflerini çıkaran atalarımızın lanetli geçmişini derin bir mezara gömmeye çalıştılar; onlar komplo kurdular, ve ölümüne savaştılar. Xale, Teochichimeca tlatoani(lider) benimle yaşıyor. O kent boyunca bu gelişigüzel yankıların gök gürültüsü içinde, fırtınalı rüzgarda benimle konuşuyor. O mesquite[1]nin gölgesinde, güneşe doğru büyüyen Dragon’un kanında, nehrin yosununda bana fısıldıyor. O dağ geyiğin bir parçası olarak, dağın buz gibi soğuk, geceleyin hareketlenen çakalın gözünde, alevlerin içinde beni uyandırıyor. O konuşur, bana fısıldar, öğretir ve beni yönlendirir. Ben tek başına ya da sürü ile saldırılarda başarı sağladığımda o kendimi hayvana dönüştürmeyi öğretti. O her eko-aşırının aynı zamanda ona eşlik eden bir ruha sahip olduğunu bana söyledi. Bu düşüncelere sahip olmamızın asıl amacının ama düşmanımız için tehlikeli olduğumuz ve en önemli şeylerden birinin de bu intikamın korkunç olacağını bana söyledi.

HH: Doğrusu, Avrupa’nın nihilist-teröristlerin kendilerini ifade etmelerinin kendine özgü tarzı var gibi geliyor bana.  Fakat genel olarak benzer eylem içinde görünüyor. Diğer bölgelerdeki bazı nihilistler eko-aşırılığın herhangi “ahlakçı” eylemi gerçekleştimeyi düşünenleri utandırmaya çalıştığını düşünüyor. Avrupa’da müttefiğin olarak benzer anlamda bir nihilist olmadığını biliyorum, fakat senin düşüncene göre, fiziksel olarak bu topluma saldırı olmadan bir nihilist olunabilir mi? Bazı nihilistler “Ego”larının aslında hiçbirşeye saldırıyı arzulamadığını, ve istedikleri herşeyi yapmanın daha iyi olduğunu düşünüyorlar.

Xale: Bu saldırının onların düşüncenin önemli bir parçası olmadığını belirten bir, pasif nihilistin karakteristik tutumudur. Bu nihilizmin modern çağda bu tür varyasyonlar ya da yanlış beyanlar olduğu anlaşılabilir, fakat bu düşüncenin asıl öğretisine uymuyor. Rusya’da Ekim Devrimi öncesinde, Çarlık Rusya’sını uçuruma doğru iten seçici ve gelişigüzel saldırıları yürüten gizli topluluklardaki kadın ve erkeklerin çok sayıda olduğu bilinmektedir. Bunlar dehşet verici nihilizmin kurucularıydı. Bu kadın ve erkekler toplumu yaralamayı amaçladı, zamanın toplumsal ve ekonomik hastalıklarından sorumlu olanlara atmak için bomba yapan onlar; rejimin güçleri ile çatışmaya doğru sürüldüler. Bıçaklayan ve elleri kanlı lekeli olanlar vardı; onların zamanı için oldukça gelişmişti. Bugün onlar “sakinleşti”, yeni nihilistler hiçbir şey yapmadan kendini eleştiriye adamıştır. Onlar yumuşamış ve kendi ataletin bataklığına saplandı. Sanatta(¡) bile esas olarak nihilizmin bir felsefi anlatısı var, fakat bu da “nihilizm”dir. Tüm bunlardan çıkardığım, hatta çağımızın zevklerinin arasında, gerçek düşünürler gibi aynı biçimde topluma karşı koyan gerçek nihilistler var. İtalya’da, “Özgür Ölümün Nihilist Tarikatı”, “Memento Mori Nihilist Tarikatı” ve  “Cenaze Nihilist Terörist Klan” örnekleri bulunmaktadır.

HH: Bu soruya ilişkin olarak, Bir farklılık gibi görünen ITS’nin ilk aşamasında ve RS ile yerli / vahşi / pagan köklerine dönmüş olan Reacción Salvaje arasında bir farklılık görünüyor. Hatta şimdi bile “Chicomoztoc,” vb. göndermeleri vardır. Fakat diğer düşünceler ve şeyleri anlamanın yolları bir açıklığın lehine günümüzde bu yönüyle azaldığını algılıyorum. Bu algının doğru olduğunu düşünüyor musun? Bu eko-aşırılığın genişlemesinin gerekli bir parçası mı?

Xale: Evet, eko-aşırılığın bu aşamasında, ilk tepki belirttiğimiz gibi, son zamanlarda okuyan ve paganizmin meselesinden bahsettiğimizden beri, biraz yerli grupların başvurularını kenara koyduk.

Yerli tema tarafından ilgilenilen bu değişim geç yayınlanmanın yanı sıra Revista Regresión’un içeriğinde bu tebliğler de görülebilir. Ve belirttiğiniz gibi, nihilizm ve suç faaliyetlerini ilgilendiren diğer sorulara bir açıklık getirmiştir. Biz yerli halkların savaşına odaklanmaktan ziyade daha önemli bu temalar üzerinde konuşmayı dikkate aldık çünkü bu olmadığını açıklamak gerekir. Hayır, bu eko-aşırı eğilime uygun diğer türevleri genişletmek istediğimiz geçerli durumdur.

RS ile yerli savaş merkezli bir somut çalışma vardı, ve aslında bu grubun tebliğlerinin çoğu atalarımızdan miras kalan referanslardı. Fakat bu döngü, ve teorik ve pratiklerimize katılan daha fazla bireylerle yaptıktan sonra, eğilimi güçlendirmek için diğer temalarla bir açıklığa kavuşturmak gerekir.

HH: İlginç olan şey ister istemez ne yasadışılık ne de uygarlığa karşı savaşa yol açmayan Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri gibi yerlerde “yerli olmak”. Pek çok modern kabileler neredeyse işletmeler gibi çalışır. Onlar gazinolara sahipler ya da topraklarını petrol ve doğalgaz arama, vb için kiralar. Buna rağmen, bazı eleştirmenler eko-aşırılığın hasta anti-sosyal nedenleri için “ölü yerli halkların” anısını istismar ettiğini belirtir. Uygarlığa karşıt(ve bazen müttefik) olmayan bugünün yerli halklarıyla eko-aşırılık arasındaki ilişki nasıl nitelendirilir?

Xale: Bu eleştiri her zaman beni çok güldürür. “Ölü yerli halkların” anılarını istismar ettiğimizi söylemek sadece eleştirmenin bu tür bahane listesini uzatır. Eko-aşırılar hiç kimsenin anısını istismar etmiyor. Aynı söylemle tecavüz ve çocuk fuhuşu, organ ticareti, cesetlerle seks, ve hiper-uygarın körelmiş zihninden ortaya çıkan diğer hastalıklar tarafından haklı olsaydık “anti-sosyal deli  insanlar” olacaktık. Fakat biz sadece medeniyete karşı politik olarak uygunsuz eylemler, atalarımız tarafından yapılmış eylemler,  ve hatta bazı modern kabileleri haklı gösterdiği gibi, bu eleştiri tamamen yanlıştır.

Dünyanın bir çok yerinde kendi topraklarını tahrip eden büyük şirketlere suç ortaklığı olan birçok yerel ve yerli grupları inkar edecek değilim. Meksika’da bile geleneklerden ayrılan ve Batı Amerikalı uygulamaları benimsemiş olan birçok yerel halkları inkar edecek değilim. Bu genellikle büyük şirketler tarafından zorunlu olarak bulundukları ortama zarar vermeye yol açar. Elleri üzerinde egemen toplumun içine dikkatini vermeyen kabileleri sayabilirsiniz; çok az vardır.  Yerli halkların kendi kökenlerinden yola saptığı bir çok durumda diyebilirim ki ancak onlar modern yaşam tarzına adapte olmak istiyorlar çünkü bunu kendi iradeleriyle yapıyorlar. Diğer durumlarda, ancak, onlar bunu yapmak için manipüle edilir ve kültürel kökenlerinden sapmak ve şehirlerde zombi yürüyüşüne katılmak için zorlayıcıyı koşullar koyulur. İşte ucuz işgücü elde etmek için şirketlerin tenha köylere gelmesi çok iyi bilinen bir durumdur, ve onlar tamamen yanlış olduğu ortaya çıktığında, iyi para ve varlık konforu alacağı için oradaki yerli halkı şehirlere çalışmaya ikna ederler. Şirketler artık onlara ihtiyaç duymadığında, onları orada kaderlerine terkederler. Öyleyse Meksika sermayesi olarak canavar gibi bir şehirde hayatta kalmalıyız, ve eğer bir yabancıysanız burada sokaklarda hayatta kalmak çok acımasızdır.  Bu nedenle, yerli halk sonunda evsiz uyuşturucu bağımlısı, ya da hapiste, veya ölü oluyor. Kesinlikle, üzücü bir durum, fakat gündelik gerçekliğin bir parçası.

HH: Eko-aşırılığın anarşizm ile çok karmaşık bir ilişkisi vardır. Bazen bu tür ifadeler “Anarşi anarşizm değildir” olarak çıkar. Bir anarşist ve eko-aşırılık ile uyumlu olabilir mi? Bu nasıl olurdu?

Xale: Ben gömülen ve uzun zamandır unutulmuş anarşistlerin işlediği dehşet verici anarşist teröristlerin eylemlerini anlatan, Revista Regresión’un No. 6 sayısı için, “Gelişigüzel anarşistler” başlıklı bir makalenin yazımını ancak bitirdim. Metnin içinde anarko-haydutlar ve onların zamanındaki anarko-humanistler arasında bir kavga söz konusu. Bunun nedeni geçmişte masum seyircilere zarar verilmesine bakılmaksızın hedeflerine saldırdıkları gerçeğidir. Bu “gelişigüzel saldırılar” bugünün anarşistleri arasında çekişme noktası olmuş bir pratik olarak sınıflandırılabilir.

Yakında yayınlanacak olan bu metin ile, geleneksel anarşist hareketin büyük çoğunluğu tarafından anlaşılabilecek anarşizm ile ilişkili olan ahlaki ve ahlakın politik kodlarını ihlal eden, 19. yüzyılda bazı anarşistlerin gelişigüzel eylemleri kanıt olarak gösterilebilir.

Bu metin ile ayrıca resmi ya da gayri resmi tarihin onları onları bırakmak istediği mezardan beri bu anarkoları diriltmeyi hedefliyoruz(sadece geçici olarak).

Örneğin, 1900 yıllarında Di Giovanni’nin terörist eylemleriyle ödü kopan toplumsal anarşistleri okumak eğlenceli. Bazı çağdaş anarşistlerin “haydutlar”, “insanlık dışı”, “onlar yoldaşımız değil”, “onları hareketimize dahil etmeyelim”,”rastgele saldırılar korkaklar için”, vb çağrımızı, yani, saldırılarımızı öğrendiklerinde aynı reaksiyona sahip oldukları anlaşılmazdır.

Soruya cevap olarak, bence öncelikli olarak şeytani ve terörist karakteristiklerini kararlı bir şekilde muhafaza ederse, bu anarşistler eko-aşırılara müttefik olabilirler.  Öte yandan, toplum hakkında endişe eden ve “daha iyi bir dünya” hayalleri kuran humanist anarşistler eko-aşırılığın müttefiki olamazlar.

HH: Eko-aşırıcılığa sempati duyan bir anarşist ile bunu şiddetle reddeden bir anarşist arasındaki fark ne olurdu?

Xale: Önemli farklılıklar olurdu. Aslında, eko-aşırılığa sempati duyan anarşist “Devlet-Sermaye” olmaksızın daha iyi bir dünya amaçlayan humanizmi ve ilerlemeciliği sarsarak, geleneksel anarşist düşünürlerin söylediği şeyin çoğunu yıkardı. O ütapyaları bir kenara bırakıp kendimizi bulduğumuz mevcut çöküntü ve karamsarlığa odaklanırdı. Mevcut koşullarda bir birey rolü üstlenir ve ona göre davranırdı. O insanoğlunu (felsefi anlamda) göz ardı etmek durumunda kalırdı. Hasarın kökenine bakmaksızın soğuk ve hesaplı bir şekilde davranırdı. Cesurca anarşistler gibi Di Giovanni, Mario Buda, Santiago Salvador’a benzerdi.

HH: “Toplumsal” anarşizm bana kitlelerin eski siyasetinin bir mirası gibi geliyor. Hiç anarşist olmadığım ve dürüst olmak gerekirse geçmişi iyi bilmediğim için, gerçekten çok fazla şey söyleyemem. Öte yandan, bahsettiğiniz çok sayıda bireyci eylemin 1917’de Rusya’da, 1930’da İspanya’da, vb olarak, “Devrimlerin modern çağı”ndan önce gerçekleştiğinden kuşkuluyum. Dünyanın geri kalanı(politik ya da değil) şimdiden sahip olsa bile, sosyal anarşistler tarihin bu bölümünü kapatırken büyük sıkıntı yaşamaktadır. Dünyanın geri kalanı sokakta ya da her nerdeyse savaşçı kitlelerin bu konuşmasını reddetti. Aşırı İslam’da bile, geleneksel bir savaş söz konusu olmadığında, saldırıların çoğu bireysel ve gelişigüzeldir. Fakat toplumsal anarşist “yeni şafak” yaratmak için “kitleleri uyandırmak” fikrinden kendini ayıramaz çünkü eski analizden vazgeçemez ya da umudu uzağa götürür ve tiksindirici bir nihilist eko-aşırı ya da buna benzer bir şey olmalılar.

Xale: Sözünü ettiğim bu lanetli anarşi Bolşevik Devrim öncesi ve sonrasında ve 1936’daki İspanyol İç Savaşı öncesinde ve sonrasında yaşanan tarihi durumdur.

Örneğin, Santiago Salvador Kasım 1893’te Barselona’daki Liceo Büyük Tiyatrosu’na saldırırken yalnız hareket etti. Bu arkadaşı Paulio Pallás’ın(O yılın eylül ayında Barselona’daki bir askeri geçit töreni sırasında General Martínez Campos’a saldıran başka anarşist terörist. Terörist aracından bir çift bomba atar, ve general iki general ile birlikte bir bekçinin öldüğü saldırıda yaralanır. Ayrıca yaralanan düzinelerce seyirci vardır.) işten çıkaran departman tarafından öldürülmesinin intikamıydı. Salvador zemine ya da sert bir yüzeye vurduğunda patlayan günün anarşistleri arasında çok popüler bir bomba olan, iki Orsini bombasını elbisesine sakladı. Terörist operanın mola vermesini bekledi ve balkondan halka rastgele olarak iki bomba attı. İlk bomba cehennemden sağırlaştıran bir ses çıkardı ve insan eti, kan ve parçalar her yere dağıldı. İkincisi ilk patlamada yaralanan bir kadının süslü elbisesine girdi, ancak elbise bombanın etkisini azalttığı için patlamadı. Bu anarşist saldırı 22 ölü ve 35 ağır yaralı bıraktı.

Belki birçok çağdaş anarşist bu saldırının yazarının onların politik öncülerinden biri olduğunu hatırlamaz. O anda toplumun ve sistemin korkunç bir düşmanı olan, böyle bir sembolik kişilik, unutuldu(diğerleri gibi). Elbette, hala, aramızda onu hatırlayan kişiler var.

HH: “Vahşileşme” terimiyle ilgili belirsizlik var. Bazen eko-aşırıların medeniyete bağımlı kalmamak için elinden gelen gayreti göstermeleri gerektiği söyleniyor, fakat aynı zamanda “gelecek yok”. “Vahşileşme”nin tanımlanan bir konumu var mı ya da her bir eko-aşırıya bağlı mı?

Xale: Anladığımız vahşileşme, Yankee[2] eko-radikallerinin anlayışından biraz farklı. Bu terimi kullananların ilk onlar olduğuna inanıyorum. Onlar için anlamı her zaman çevrenin korunması ve doğal ortamın insanların daha sonra vahşileşebileceği kentsel alanlara yayılmasına ilişkin, vahşi doğanın lehine eylemler belirlemektir.

Şahsen, şehirde doğmamış bazı eko-aşırıların coğrafi olarak bilinen “Meksika” içinde bir yerde göçebe yaşamlarını liderlik edenleri biliyorum. Bir süre dışarı çıkıyor, yerlerine geri dönüyor ve medeniyete saldırmaya karar veriyorlar. Çok etkili bir strateji.

Eko-aşırının bu türü kendini vahşi doğada vahşileştirmeye karar verir: Göçebe gibi dolaşmak, nasıl avlanılacağını bilmek, sürtünerek ateş yapmak, hayvan derilerini kullanmak, yiyecek toplamak, vb.  Kişisel olarak hayat tarzlarına saygı duyuyorum ve bunu yaşamak istiyorlarsa bunu göz önünde bulunduruyorum, herşeye hazırım. Her halükârda, vahşi doğayla sürekli temas halinde olmak sizi güzel bir şey yapar. Her zaman ona daha büyük bir değer verirsin. Eko-aşırının bu türü geleceğin olmayacağını da bilir. Bu yüzden tümüyle yok edilmeden önce vahşi doğada ayaktadır. Neyseki Meksika’da dünyanın diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında var olmayan vahşi yerler burada var.

Öte yandan, şehrin eko-aşırıları da kendilerini kendi yollarıyla bireysel olarak “yeniden yaratıyor”. Çoğumuz “göçebe” eko-aşırıların belirlenen durumlarda nasıl yapabileceğini biliyoruz. Fakat şehirlerde birinin nasıl hareket edeceğini ve “koyun postuna bürünmüş kurt” olacağını bilmesi gerekir. Şehir eko-aşırıları bir düşmanın yaşamını ele geçirirken, savaş yürütmek, saldırmak, pusuya atmak, otoriterlerden kurtulmak, ele geçirmek, silah kullanmak ve son nefesin tadını çıkarmak gerektiğini bilmeliler. Bunların hepsi de yeniden yaratılırken can sıkıcı: atalarımızdan miras kalan bir çatışmada ilkele dönmek; eskilerin kullandıkları taktikleri ancak kendi koşullarımızda uygulamaya koymak. Aslında, ITS’nin gerçekleştirdiği cinayet “bireyci vahşileşmeyi” temsil eder. UNAM çalışanına suikast düzenlenmesi sadece onu saf dışı bırakmak ve bu harekete olumsuz tepki vermek değil, daha doğrusu aynı hareketle, ITS üyeleri çocukluk çağıdan itibaren Batı değerlerinin dayattığı bıçak darbeleri ile az kalsın öldüren, içindeki uygar kişiyi öldürdü.

Benim ve kendim için, kent ve dışındaki eko-aşırılarında gelecek yok; sadece şimdi var. Kendimiz dışında savaşacak bir şey yok. Kendimizi vahşileştirmek avcılar gibi hareket etmeyi bilmek, düşmanı gizlice izlemeyi öğrenmek, kendinden nefret etmek, kan dökmek, kafa derisi yüzmek ve ölüme kafa derisi sunmatır. Ama aynı zamanda vahşi doğayı bilmek, vahşi doğada kendinizi kaybetmek, mevsimin döngüsüyle temas halinde olmak; bunu bilmek, nefes almak ve sevmek.

HH: Bazı insanlar anarşizmi reddettiklerinden beri, eko-aşırılığı otoritenin lehine olmakla suçladı. Eko-aşırıcılık “otorite” ile ilgili somut bir konuma mı sahiptir ya da bu bağlamda çok fazla eğitsel soru var mı?

Xale: Bu otoritenin insan toplumlarında önemli bir yeri olduğunu inkar edemezsin. Her çok eski etnik grupta, savaşta olduğu kadar manevi konularda da daima bir lider vardı. Yemek toplayan kadın zor zamanlarda kabilenin “başı” olarak, av kötü geçtiğinde bir tür lider olarak düşünülebilirdi. Sadece nispeten yakın bir tarihte otoriter yaklaşımın yükselişi ile otoritenin olumsuz yüzünü gördük. “Bize zorla bir şeyler zorlamak” isteyen somut bir fenomen haline dönüştürüldü. Zira beynimizde sıkışmış olan Batı kültürü yüzünden. Zorunlu eğitim bize ne yapacağımızı veya söyleyeceğimizi söyleyen bir otorite figürünün eşlik ettiği, eğitim aldığımız modeldir. Belli bir noktaya kadar, birçoğunun zararlı ve istilacı otoriteyi dikkate aldığı anlaşılabilir bir durumdur.

Otoriteyi başka gözlerle görmek için Batı kültürünü atmak gerekiyor; her ne pahasına olursa olsun bize bir şeyler empoze etmek isteyen bir otorite figürü ile onun bilgisi dolayısıyla değerli öğretileri bize veren bir otorite figüründen ayırt etmek.

Böylece, çalıların etrafında pataklanmaksızın eko-aşırılığın otoriteyi şeytanlaştırmadığını söyleyebilirim, ve örneğin, anarşistlerin yaptığı gibi onu reddetmeyiz. Bunun nedeni sadece olumsuz yönünü Batı tarzıyla görmüyor olmamız, fakat ayrıca yerli halkın gördüğü otoritenin olumlu tarafını da görüyoruz. Aslında pek çok anarşist grup lider ya da otorite figürlerine sahipti. Onları “takip etmeye bir örnek” gibi, farklı bir adla söyleyebilirler, fakat bu başka hikaye. Anarko-haydutlar, vb örneklerinde de, daha büyük bir tavrı, geri kalanını kışkırtan, inisiyatifi en çok alan ve daha ayrıntılı bilgi olan bir anarşistin olduğunu söyleyebiliriz. Bir örnek vermek gerekirse, Di Giovanni kitap ve gazete kurgularının bombalanması dahil, kendini “anarko-Fransiskenlerin[3]” iftiralarından korumak için mektup yazması, istenmeyen kişilerin infaz edilmesi ve soygunlar vb, yaptığı herşeyin sorumluluğundan dolayı ekibin lideriydi. Soygunda en çok tecrübeye sahip olduğu için Fransa’daki soyguncular grubuna öncülük eden kişi Bonnot’du.  Miguel Arcángel Rosigna neredeyse mükemmel yöntembilim ve istihbarat nedeniyle soygun ve hapishane firarı yaparak Uruguay’da bir grup soyguncuyu yöneten kişiydi.

Bakunin bile bir otorite figürü olarak düşünülebilir, fakat burada anarşist okuyucuyu çıldırmak değildir. O teorileri ile faydalı öğretileri olan yararlı bir otorite örneğidir. Bu nedenle, anarşist hareket düşmanlarına karşı bir tehdit haline gelmiştir.

Dolayısıyla sorunuzu yavaş yavaş yanıtlarken, otoritenin eko-aşırının soyut bir teması olduğunu düşünüyorum. Onu kabul etmemizde herhangi bir problemimiz olmadığı için özel önem vermiyoruz.

HH: Geleneksel olarak bu gibi şeyler olmadığında, Solculuk ve anarşizmin(geleneksel) mutlâk bir metafizik kategori olarak ele aldığı doğrudur. Hiçbir şey yapamayan, tamamen evcilleştirilmiş olan modern insanı suçluyorum ve bu nedenle otorite meselesine takıntı yapmaktadır. Diğer toplumlarda, otorite karizmatikti. En ilkel gruplarda bile, hoşunuza giden ya da gitmeyen bir davranış izlemeniz gereken yasalar ve sosyal prensipler vardı. Geçenlerde modern anarşistin ilkel grup topluluğunda iş yapamayacağını söyleyen birini okudum çünkü onların rolleri grup içinde tanımlanacak ve yükümlülüklerden kaçınamayacaksınız. Ve devlet ya da polis olmaksızın hepsi, zihninizde. Öte yandan, toplumsal anarşist “yoldaşlar” ya da her ne derlerse  aralarında dayanışma ve karşılıklılıkla tamamen bağlı görünmektedir. Ama bu ahlak hiç sorgulanmaz…

Xale: sana katılıyorum ki anarko-ilkelci eğer birine katılmaya çalışacak olsaydı, kesinlikle ilkel gruptan bir köpek gibi atılmış olurdu. Elbette her zaman bir şey hakkında sızlanırlardı ve başkalarının şamanı ya da buna benzer birşeye karşı isyan etmeye iterlerdi.

HH: Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki pek çok okurun, eko-aşırıcılığı onlar için olmadığını, devletin çok güçlü olduğunu ve eko-aşırıcı eylemin mümkün olmadığı görüşünde olduğunu düşünüyorum. Direkt olarak hapishaneye atılmadan veya polis tarafından vurulmadan Birleşik Devletler’de eko-aşırıcı olmanın bir yolu var mı?

Xale: Eko-aşırılığın mümkün olmadığını düşünen insanların samimi olduğuna inanıyorum çünkü Amerika’da yakalanmadan hareket etme yollarını düşünemeyen korkak insanları konuşmak gerekirse “evde” büyük güvenlik birimine sahiptirler. NSA’nın radikallerin çoğunluğunu gözetlediği ve FBI’ın da olası sorun yaratıcı listesi hazırladığı doğrudur. Ve polisin onları kırmak için aşırı yanlısı gruplara sızdığı kesin. Bunu inkar etmiyorum. Şüphe uyandıran, halihazırda listede olan ve fotoğraflarını sisteme yerleştiren insanlarda yatan bu problemi düşünüyorum. Bunlar belli hareketin bir parçası olan ve zaten güvenlik birimleri için şüpheli insanlardır. Harekete katılan insanlar “en radikal” olarak tanınması için, sahne ışığını seviyor. Ve övünmekten hoşlanıyorlar. Şimdi, bunların hiçbiriyle ilgilenmeyen, yalnız veya bir suç ortağı ile hareket eden bir eko-aşırıcı düşünelim. Kötü davranış sergileyen, radikal hareketlere(anarşist, çevreci, ekolojist, Kara Blok, vb.) ait kişilerin bulunduğu yerlerde takılmayan birini. Web geçmişini(mümkün olduğunca) nasıl gizleyeceğini bilen bir eko-aşırıcı düşünelim. Bu kişinin çok temkinli, güvenilmez ve zeki olduğunu düşünüyoruz. Bazı koşullar altında bu aşırının polis tarafından yakalanmadan ya da öldürülmeden saldırı düzenleyebileceğini düşünüyorum. Elbette, hepsinin yapmaktan söylenmesinin daha kolay olduğunu biliyorum. Bir eko-aşırıcı mahkumiyet, bağlılık, sabır ve bağlılığa sahip olmalıdır.

Bir eko-aşırıcı Amerika Birleşik Devletleri’nde saldırılar gerçekleştirme, yara almadan ortaya çıkma ve savaşa devam etme konusunda çok yetenekli olacaktır, bundan eminim. Haklı mıyım bunu zaman gösterecek…

HH: Bu hassas bir konudur ve burada elbette somut bir şey önermiyorum. Sadece gözlemliyorum. Fakat görüşüne bakılırsa bireysel ve gelişigüzel saldırı ABD’deki insanlar arasında değişmez bir konudur, ya da en azından Yankee zihniyetinde saplantılıdır. Örneğin, John Zerzan her zaman sebepsiz ya da “dizleri üstüne çökmüş” kişiler için klüpler, okullar ya da halka açık yerdeki masum insanları öldüren “toplu katliam” cılar hakkında konuşmaya devam etmektedir. Bildiğiniz gibi, orada herkesin silahları, tabancaları, her türlü kalibre, vb. var. Avcı daima sonunda kendini öldürür ya da polis tarafından yakalanır, fakat bu “yalnız kurtları” çok geç olmadan durdurmanın hiçbir yolu yoktur. Bunu anlıyorum çünkü eko-aşırıcı saldırılar ile karşı karşıya kalındığında iyi-davranan anarkoların tepkileri açıklayabilir. Bu günlük yaşamlarından ayrı bir soru değildir, fakat bunun yerine onun bir parçasıdır: bir silah ile saf düş kırıklığının dışında  insanları öldüren bir “deli adam”.

Xale: Bence bahsettiğiniz şey gerçekten kültürel bir sorudur. Meksika’da gerçekten bir insanın rastgele insanlara ateş etmeye başladığını bildiğim bir olay yok. İnsanlar burada silaha sahipse koruma, intikam, ya da bir iş(suikast, saldırı, adam kaçırma, vb.) içindir. Birisi öldürürse, insanlar hayal kırıklığı yüzünden ya da zihinsel olarak rahatsız olan bir kişi tarafından yapıldığını söylemezler. Bunun yerine “muhtemelen hak ediyor”, “sadece sırası geldi”, veya “geçmişte savaşmaya çalıştığınız şey buydu!” gibi şeyler söyleyeceklerdir.

Burada “toplu katliam” olayına benzer bir olayı hatırlıyorum. 2009’da, bir adam Mexico City metrosundaki Balderas İstasyonu’nda küresel ısınmaya, hükümetlerin sorumluluğuna vb. Ilişkin sloganlar çizer. Polis onu aceleye getiren saatlerde ve istasyon insanlar doluyken durdurmaya çalıştı. Adam tutuklanmaya direndi ve eşyalarının arasından bir tabanca çıkardı ve kendisini tutuklamaya çalışan polisi öldürdü. Birçok yolcu dehşete düştü ve arabalarda saklanmaya çalıştı. Bazı seyirciler kahramanı oynamaya ve silahını almaya çalıştı, ve pişman olmadan onları aynı şekilde vurdu. Çatışmada bir ölü ve biraz yaralı bıraktı. Şarjörü boşaldığında, etrafı çevrelendi ve neredeyse linç edildi. En sonunda tutuklandı, ve basın deli bir sığınma evinde geçirdiği tedaviler nedeniyle şizofreni hastası olduğunu yayınladı. Bu şiddetli tepkilere yol açtı, fakat her halükarda, bir “zihin sağlığı” kliniğinde birkaç yıl geçirmekle kınandı ve ardından serbest bırakıldı. Belki de bu davada insanlar “bu adam deliydi” demiştir, ancak durum Amerika Birleşik Devletleri’nde olanlardan oldukça farklı, ancak temel nedenler aynıdır. Bu davada, kendisi bir şizofrenik atağa sahip olduğu için ilaç verildi; ana sorundan kaynaklanan ilaçlar ve tedaviler, medeniyet.

ABD bağlamına değinerek, perspektifimden intihar bombacılarının bu tür sınırsız saldırıları gerçekleştirmek için gerçek nedenleri olduğunu düşünüyorum. Onlar sadece yapmak ya da yapmamak için yapmıyorlar. Sadece silahlarını ateşlemeye çalışmıyorlar. Onları yapmaya ve planlamaya iten bir şeyler var. Bir çok insanı öldürmek gibi bir çok insanın öldürülmesinin ancak çok sayıda dini, sosyal, tarafsız ve kültürel nedenlerin yanı sıra ekonomik ve siyasi nedenlerden de kaynaklanabilir. Ben okulda zorbalığa maruz kalanın bir gün saldırı tüfeği ile sınıfa geldiğini ve onları zorbalık eden kişiyi almaya karar verdiğini biliyorum. Bazıları siyahlara karşı ırkçı adaletsizlikler için, diğerleri ise dinsel nedenlerden ötürü bunu yaptı ve Allah’ın bir düşmanı olarak gördüklerinden beri ABD toplumuna saldırıyorlar. Diğerleri “beyaz üstünlük” ten bunu yapar. Kimi psikoaktif ilaçlar üzerinde olduğundan yapar.  ABD’nin durumunda eko-aşırılık, bir gün ortaya çıkmasaydı, bu tip bir hareketin nedenleri saldırıya uğrayacaktı ancak bunun tek seçenek olduğunu biliriz. Bununla medeniyetin problemi olduğu sonucuna varıyoruz ve tereddüt etmeden saldırıyoruz. Yani, neden ve sebeplerin, eylem ve onların sonuçlarının tümü, farklı koşulların bir çerçevesinden türetilir, ve onları kınamadan önce derin bir analizi hak ettiklerini düşünüyorum. Bu durumlar ve diğerleri benim için uygarlıkta kendini göstermeye çalışan hayvan insan içgüdülerinin yalnız bir tepkisidir. Ve daha önce olduğu gibi geliştirmek için kendilerini buluyorlar, bu koşullarda bir serbest kalmayı buluyorlar. Bunu kabul etmek zorundasın. Uygarlıkta hepimiz bir ya da başka sebepten şüphesiz bir “hayal kırıklığına uğramış” derecedeyiz. Böylece bu eylemlerin hayal kırıklığından kaynaklandığını söylemek tamamı söylendiğinde ve yapıldığında tamamen yanlış olan bir sonuç değildir.

HH: Şimdiki zamanımızın “teorik çalışmasının” Solculuk ve Batı tektanrıcılığın laik zihniyetinden ayrı olarak bir paganizm/canlıcılığın yeniden kurmanın bir yolunu bulmak olduğunu düşünüyorum.  Benim için bu kişinin yerel çevresi hakkında derin bir tecrübe anlamına gelir. Kendinizi humanizm ve insan-merkeziyetçilikten ayıran algıda bir değişiklik düşünüyor musunuz, eko-aşırılığın “kötümser” söylemini değiştirir mi?, ya da aksine, Doğa günün sonunda kazanan biri, ve  insanlar yenilen gerçek “kötüler” ise, bu “gerçek nihilistlerin” uygarlığı savunduğu anlamına mı gelir, ve, neden olmasın, toplum ve insanlık kendisidir. Bu analiz hakkında ne düşünüyorsun?

Xale: Konuştuğunuz algıdaki değişim radikal olmalı. Kötümserlerden iyimserlere, nihilistlerden pozivistlere geçmek zorunda kalacağız.

Belki kültürel oluşumu ve sosyal koşullarından dolayı eko-aşırıcı ya da benzeri bir kişi olurdu, Burada tartışılanlardan farklı bir algıya sahip olacak ve sizin de ifade ettiğiniz gibi, modern insanlığın gerçek nihilistler olduğunu düşünüyor olacaksınız. Ancak, eğer bu algıya sahip olsaydı, ne bencil savunmanın vahşi doğanın temel fikrinin değişmeyeceğini ne de eski tanrıların somut tanıma tabiatının temel dayanağı olan bu doğayla bağlantılı olduğunu düşünüyorum.

Fakat şimdi gerçeklik kötümser durumu belirliyor ve geliştirdiğimiz bu çerçevede. Devam etmek ve harekete geçmekten başka seçeneğimiz yok.

HH: Eko-aşırılıkta suçluluğun rolü nedir? Revista Regresión, vb. bloglarda önemli bir tema olarak ortaya çıkmış gibi görünüyor. Medeniyetin bir parçası olan ve idealleştirmeyi hak etmeyen bu suçlamayı itiraz edenlere ne söylerdin?

Xale: Suçlu faaliyetleri eko-aşırı eğilimin temel bir parçasıdır. Bu davadaki suçluluk çalmak, bomba yerleştirmek, şeyleri yakmak, insanları tehdit etmek, patlayıcı maddeler için malzeme temin etmek, silah ve patlayıcıları nakletmek, bunları depolamak, dünyanın başka yerlerinde yaşayan bireylerle saldırı düzenlemek, insanlara suikast düzenlemek gibi işlerden oluşur, ve bazı ülkelerde, insanları doğrudan ya da dolaylı olarak suç işlemeye teşvik eden bu tür mesajları iletmek, tercüme etmek ve düzenlemek ciddi bir suçtur. Biz eko-aşırılar suçlular, haydutlar, hırsızlar, katiller ve saldırganlarız. Bütün bunların özü budur, doğası gereğidir. Burada herhangi bir şeyi idealleştirmiyoruz. Karavanlara saldıran ve pusuya düşüren; düşmanı öldüren ve şehirlerini yağmalayanları küllere indirgeyen; oklarının uçlarını zehirleyenlerin, vb; İspanyollar tarafından soyulan çıplak vahşilerden miras alınan bir uygulama. Bu yalnızca farklı bir zaman ve bağlamda devam etmekte olduğumuz uygulamadır, ancak sonuçta aynı savaştır. Bu suçluluğun pratiği anlamına gelir, fakat bir terim olarak onu retorik olarak bulduk. Toplum ve otoriterler suçlu olduğumuzu söylerse bu olduğumuz anlamına geliyor. Onlar bize terörist olduğumuzu söylerse biz öyleyiz. Bu etiketler bizi korkutmuyor, biz suçlu olmadığımızı söyleyerek kendimizi savunmaya çalışmayacağız çünkü hukuki koşullar kapsamında öyleyiz.  Onlara böyle şeyler denildiğinde yapan “devrimciler” ve “radikallerin” çoğunluğu gibi bu isme kızgın olmayacağız. Eko-aşırılar “adil nedenleri” savunmaz, onların “merhameti” ve “humanizmini” onlara göstermez. Aksine, en çok şiddet tarafından ve uygar yaşam için düşünce yoksunluğunu temsil ederler.

Birçok kişi suçluluğu medeniyetin bir parçası olarak görüyor, şüphesiz. Hatta çoğu bazılarının medeniyette muzdarip olan toplumsal koşulların bir ürünü olduğunu düşünüyor, ve bu da doğrudur. Açıkça, medeniyet olmayasaydı, hukuki açıdan suçluluk da olmazdı. Ancak vurgulamak isterim ki, sadece hukuki açıdan. Bunun nedeni herhangi birine karşı işlenen suçların uygarlık olmadan da gerçekleşebilmesidir. Ancak sorulması gereken, suç eylemleri uygarlık olmaksızın cezai olarak mı sınıflandırılacak? Yoksa sadece misilleme olarak mı sınıflandırılacak? Suçluluk uygarlığın problemlerinden mi kaynaklanıyor, ya da uygar koşullar ile tam olarak ilişkilendirilmeksizin bir sonuç olarak düşünülebilir mi? Bunu istiyoruz çünkü bu dünyadaki ve dışındaki her şeyin döngüler tarafından yönetildiği unutulmamalıdır, herşey, her eylemin bir tepki ile izlediği sürekli harekettir.

Bir örnek verelim: Aztekler Teochichimecas’yı barbar ve medeniyetsiz olarak gördü, ve Gran Chichimeca’yı keşfetmeye cesaret edemedi. Onları şiddetle kovduklarında vahşileri düşmanca karşıladılar. Aztekler daha sonra bu yerlileri suçlu olarak görmediler, sadece “medeniyetsiz”: Kültürü olmayan bir insan. Bu mantık çerçevesinde, Aztekler Teotlalpan Tlacochcalco Mictlampa(Nahuatl’da ölümün hayat sürdüğü kuzey mevkii)’ya müdahale etmeden bir uygarlık inşa etmeye odaklandılar. Belki tanrıları onları Teochichimecas’la uğraşmamalarını tavsiye etti. Bu öneriyi dinlediler ve onları yalnız bıraktılar. Onlar fetih ve fethetmek için kolay olan diğer kabileleri boyunduruk altına alarak kendi imparatorluğunu genişletmeye adadılar. Chichimecas savaşı, Kolomb öncesi uygar insanlara bakarak, onların topraklarına girmedi, ve onlarla çatışmaya girmeye hiç gerek yoktu.

İspanyollar Gran Chichimeca’ya vardığında, uygar olmayan insanlara karşı savaş açmaya başladılar. Bu insanlar buna göre beyaz adam ve hatta daha kötüsüne benzer sertlikle yanıt verdi.  Daha sonra İspanyol kralının yasalarıyla suçlular olarak görüldü, ve onlar sonra köleleştirildi, evcilleştirildi ya da yok edildi. Yani   Teocichimecas’a saldıran İspanyolların eylemleri bu tepkiyi yarattı.

Batılılar tüm insanları ve şeyleri boyun eğdirecek kadar doyumsuz tutumla gelmediyse, Teochichimecas sade yaşamlarıyla devam etmiş olurdu, bu kesin. Onlar kalıcı gelenekleri olarak çatışmaya eğilimli doğaları nedeniyle komşu kabilelere karşı savaşmaya devam edecekti.

Aynısı eko-aşırılıklar için de geçerlidir. Uygarlık tamamen yapaylaştırmak, mekanize etmek ve evcilleştirmek istediğinden, atalarımızın yaptığı gibi şiddetle tepki gösteririz. Nitekim suçluluk yalnızca modern uygarlığın bir ürünü değildir. Ondan kaynaklanmaz. Bu topluluğun kanunlarıyla “suç” un ismi verilir, ancak kendi içinde uygarlık, hakimiyet sistemi vb. denilen kurulu sisteme bağlı bir eylemin genel bir sonucudur.

Bu mantık sadece hukuki-tarihi yönü ile, resmi bir cezalandırıcılık meselesine dayanıyor. Fakat “suçluluk” terimini biraz daha parçalarsak, bunun oldukça göreceli olduğunu göreceğiz, ve burada alıntı olacak örneklerdeki gibi kendisini sabit bir ahlaki konuma dayandırır:

– Bir adam silahıyla bir bankaya el koyar, ona tüm parayı vermezlerse veznedarı beynini havaya uçurmakla tehdit eder. Bu durumda, soyguncu o anda bir suç işlediğini, ya da belki de işlemediğini düşünecektir. Belki “kötü” bir şey yaptığını ya da yapmadığını düşünecektir. Belki Mexico City’deki banka soyguncuları gibi, bir banka soyguncusunun yaptığı para kazanmak için hayatını riske atan, maden işçisi, yüksek binada pencere yıkayıcı veya metal işçisi gibi güç ve zeka istihdam eden başka bir “iş”.

Ancak veznedar, banka şubesinin müdürü, ve polis için, bu adam bir suçlu ve “kötü” bir şey yapıyor.

– Bir mezbahadaki bir çalışan her gün düzinelerce sığırı öldürür. Boğazlarını keskin bir bıçakla keser böylece kanları fışkırır ve yemek için etleri işlenir. Kirli bir iş için ancak günün sonunda bu çalışan “iyi” bir vatandaş olarak kabul edilir çünkü haftanın sonunda ailesini geçindirmek ve ekstra olarak o gıda endüstrisine katkıda bulunduğu için ücret alır. Sıgırların boğazlarının kesilmesi “kötü” ve çok daha az bir suç olarak değerlendirilmez. Ancak birçok radikal vegan için mezbaha çalışanı “kötü”dür ve o başkalarının onları yiyebileceği şekilde hayvanları öldürmekten suçludur. Bunun için veganlar onun aracını yakmaya karar verirler.

– Bir hukuk öğrencisi hayatta “biri olmak” ister ve bunun için okulda kendi avukatlık mesleğini icra etmek için başkalarını pençesine alıp çekmemekle ilgilenmez. Diplomalarını almak için hile kullanır ve sonunda önemli bir avukat olur. Kariyeri boyunca yanlışlıkla parmaklıklar ardında suçlanan kişileri yerleştirmekle ve neredeyse her zaman zengin olan müşterileri için başarılı savunma ile suçlanır. Bu avukat için hiçbiri “kötü” değildir ve çok daha azı sadece bir suçlu olarak görünür çünkü her davanın karşılığında etkileyici bir tazminat karşılığında sahte kanıtlarla insanları hapseder. Aynı zamanda zengin müşterileri de ondan oldukça memnundur. Ancak hapishaneye koyduğu kişilerin yakınları onun hakkında aynı şeyi düşünmez. Onlara göre avukat olarak yaptığı şey “iyi” den başka bir şey değildir. Ve aralarında biri onu bile bir suçlu olarak görür. Ve asla mahkeme gününe çıkmayacağını bilerek akrabası onu takip etmeye ve beynine kurşun sıkmaya karar verir.

Bu örneklerde görebileceğiniz ve yukarıda belirttiğim gibi, “suçluluk” terimini analiz edersek, birçok durumda bu terimi göreceli olarak göreceğiz. Elbette, eko-aşırılar suç faaliyetlerini iyi ya da kötü eylem olarak görmez, ancak diğer eylemlerin sonucu olarak, bizi karakterize eden retoriğin içinde terimi istihdam eder ve savunur.

HH: Eko-aşırı yanlılarının dağlık bölgelerden kurtulup kartellere karşı savaşmak için vahşi yerleri serbest bırakmaları gerektiğini düşünen Zerzan yanlılarına ne söylerdin?

Xale: Kahrolası Zerzan ve arkadaşları! Onların aptallığı ve eleştirilerinin tutarsızlığı asla beni şaşırtmaz! Haha onların geçerli eleştirilerinin tükendiği açıktır ve sadece böyle gülünç şeyleri tükürüyorlar. Anarko-primivistlerin Zerzan grubundan birileri sanki sormuşçasına, “Teknolojiyi çok fazla eleştiriyorsanız, neden internette bir radyo programına sahipsiniz?” Ve bize yalnız yaşadıkları dağlık bölgelerden ayrılarak gitmek ve kartellerle savaşmayı söylemekle de aynı derecede aptalca görünüyorlar.

Zerzan ve öğrencilerinin sorduğu sorunun cevabı:  Neden bu uyuşturucu katilleri ya da kartellere karşı savaşmak için dağlara gitmek zorundayız? Amacımız “yeryüzü kurtuluşu” ya da gringo tarzında “vahşileşme” olsaydı bunu yapmak zorunda olurduk. Ancak bizim amacımız olmadığından onlar kendilerini becerebilirler. Hiç şüphe yok ki başları Zerzan ve destekçileri yalnızca kendi şartları çerçevesinde düşünüyorlar. Onlar samimi ya da geçerli bir eleştiri seviyesinde değiller. Çünkü tavsiyelerindeki her zaman haklı olduklarını düşündükleri kapalı zihniyetten kurtulamıyorlar. Bu bir utanç, Onların (anarko) ilkelciliğine karşı yazılanların hepsi ile düşünceli bir eleştiri bulacaklarını umuyorduk fakat sanırım yanlış yaptık. Belki başka bir hayatta…

HH: Bu soru ile konuşmamız sona eriyor. Gerçek şu ki, bu konuşmayı okuyan az kişi buradakilere hemfikir olacaktır. Ancak gerçek şu ki, eko-aşırıcılık herhangi bir yere gitmiyor gibi görünüyor. Belli bir eğilim olarak, hala oldukça genç. Sadece beş yaşında ve o dönemde çok değişti. Fakat şimdi sosyalist, kapitalist ya da dini olsalar da, başarısız ütopyaların kalıntıları içinde yaşıyoruz. Bu bağlamda eko-aşırılık bir seçenek olmaya devam edecektir. İnsanlar eko-aşırılığı sadece topluma karşı olduğu için değil, aynı zamanda uygar yanılsamalar olmaksızın toplumu yansıttığı için nefret etmektedir. Hiper uygarlığın sahip olduğu tiksinti ve hayal kırıklığı, hissettikleri ancak değiştiremeyecekleri şeyleri yansıtıyor. Bu evcilleştirilen dünyanın tüm yalanlarına bir saldırıdır. Bugünün idealistleri bile iyimser ilaçlara ve humanizme inanmıyor. Dünya uçurumun kenarındadır ve geri dönüş yoktur. Alea iacta est.

[1] mesquite: ABD’nin güneybatısı ve Meksika’nın kurak bölgelerinde yerli bir dikenli ağaç.
[2] Yankee: Amerika’da yaşayan ya da ABD’den gelen kimse.
[3] Fransisken: Fransisken mezhebinden olan kimse.

This entry was posted in General and tagged , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , . Bookmark the permalink.